top of page
Yazarın fotoğrafıHelin Lara ŞENOĞLU

Eski Düşman Dost Olur Mu?

Çoğumuzun bir şekilde öğrendiği gibi kanser, hücre temelli bir hastalıktır, hücrelerin kontrolsüz bölünmesidir ve ona yönelik tedavide de ana hedef hücredir. Kemoterapi ile belirli bir döngüden hızlı bölünen hücreler öldürülür, radyoterapi ile sentrozomların ürettiği iğ iplikleri hedef alınır, cerrahi müdahale ile hücrelerin oluşturduğu topluluk olan tümörler temizlenmeye çalışılır…

Ancak yine de her geçen gün kanser sebebiyle aramızdan ayrılanların sayısı artıyor ve bunu kesin olarak durdurmanın, “Merak etme, en geç bir iki aya bir şeyin kalmaz.” demenin bir yolu yok henüz. Tüm bu gelişen teknoloji ve artan bilgi birikimine rağmen henüz kansere kesin bir çözüm bulunamadığından, aklımıza şu soru gelir ister istemez: Ya tedaviyi yanlış yerde arıyorsak?

Aslına bakarsanız bu soru çok uzun bir süredir tıp dünyasının kafasını kurcalıyor. Alternatif tıptan daha pek çok değişik şeye kadar pek çok seçenek mevcut olsa da bir seçenek diğerlerinin arasından sivrilip kendini ön plana çıkarıyor: Mikroorganizmaların kullanımı!

Aslında bu fikir çok uzun süredir var. Doktorlar, bakteriyel enfeksiyonların tümörleri küçültebileceğini ve hatta yok edebileceğini ilk olarak yaklaşık 200 yıl önce gözlemlediler. 1890’larda, bir cerrah binlerce kanser hastasını onlara ölü Streptococcus bakterisini enjekte ederek kurtardı.

Bazı bakteriler bu örnekteki gibi tedavide lehimize çalışsa da onların yararlı yahut zararlı olması kesin bir sonuca bağlanmış değil. Metagenomik alanının incelemelerinde de aslında bu durum konu alınır. Onkovirüs olarak adlandırılan bir grup virüs hücre bölünmesini ve hücrenin genetik materyalini değiştirerek kansere sebep olur. Bağırsak bakterilerinin miktarında ve niteliğinde yaşanan değişmeler de kolorektal kansere sebep verebilir. Yahut bunların hiçbiri göz önünde bulundurulmasa bile zaten bağışıklık sistemi epey hassas olan kanser hastalarına enjekte edilen bakterilerdeki en ufak bir hata sekonder hastalıklara,

dahası ölüme bile sebebiyet verebilir.


John Hopkins Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının ilk başlarda elde ettikleri birtakım umut kırıcı sonuçlara rağmen 10 yıldır pes etmeksizin yaptığı araştırmalar sonunda meyvesini vermeye başladı. Şimdilerde yayınladıkları yeni bir araştırmaya göre önceki deneylerde farklı bir bakteri türü kullanılmasıyla birlikte bu tedavinin aslında işe yarayabileceğini gösterdiler.


Kemirgenlerde, köpeklerde ve hatta bir insanda yapılan çalışmaların hepsi bu tedavinin güçlü ve spesifik bir anti-tümör tepkisini sağladığını gösterdi. Bu çalışma Science Transitional Medicine dergisinde yayınlandı.

Çalışmaları için araştırmacılar Clostridium novyi adlı bir toprak bakterisini kullandılar.Anaerobik bir bakteri olan Clostridium novyi, genellikle oksijen ile bağlantısı kesilmiş olan tümörler için biçilmiş bir kaftan oldu dense yeridir. İnsanlarda ve bazı hayvanlarda hastalığa sebep olan bu bakterinin toksik genleri çıkarıldıktan sonra daha da güvenli olması sağlandı.

Kemirgenler ve köpeklerden aldıkları olumlu cevap karşısında hala süregelen 1. Aşama Klinik Deney sürecini başlatan araştırmacılar bir kadın hastanın üzerinde bu tedaviyi denedi. İleri evre sarkoması olan bir hastanın kolundan köpeklere verdikleri dozun %1’ini enjekte ettiler. Tümör önemli ölçüde küçüldü ama maalesef hasta diğer metastaz tümörleri nedeniyle kaybedildi.


Araştırmacılar, tedavinin çoğalan bakterilerin kanserli hücreleri öldüren enzim salgıladıkları için işe yaradığını varsaydılar. Ayrıca, bakteriler tümör hücrelerine karşı güçlü bir immün yanıtı da tetikliyor gibi görünüyorlardı. Tedavi de oldukça spesifikti çünkü bakteriler sadece oksijensiz tümör hücrelerinde büyüyorlardı ve çevreledikleri dokuyu zarar görmeden bırakıyorlardı. Yine de tedavinin bu spesifikliği onu hem zararlı hem yararlı bir hale getiriyor çünkü metastaz yapmış tümörlere ne şekilde cevap vereceği hala bir soru işareti.


Bu yıllardır yapılagelen bir sürü araştırmadan yalnızca bir tanesi. İsrail’den Ravid Straussman ve meslektaşları dört ayrı ülkedeki dokuz tıp merkezinden kemik, beyin, yumurtalık, göğüs, deri, pankreas veya akciğer kanseri hastalarından toplanan 1000'den fazla tümör örneğinde bakteri olup olmadığını araştırdılar.

Straussman bakterilerin tümör büyümesini etkileme veya tümörleri daha kolay istila etme ihtimalleri üzerinde durduklarını belirtiyor. Bakteriler tümör gelişiminde rol oynuyorsa,tümör mikrobiyomunu hedefleyerek de kanseri tedavi edebilmenin mümkün olabileceğinisöylüyor. Straussman, tümör bakterilerinde yapılacak değişikliklerin kanserli kişilerin mevcutkanser tedavilerine yanıt verme şeklini de iyileştirebileceğine inanıyor. Çünkü ekibinbulgularına göre, belirli bakteriler, tümörün yaygın bir kanser tedavisi türü olan immünoterapiye yanıtını değiştirmiş.


Kısaca özetlemek gerekirse antikanser ajan olarak mikroorganizmaların kullanım alanları şunlardır (Jain Pharma Biotech):

1. Onkolitik ajan olarak patojenik bakterilerin kullanımı

2. Antikanser ilacı yapan ajanlar olarak bakterilerin kullanımı

3. Tümörün seçici olarak tahribi için bakteriyel toksinler ve genetik olarak modifiyeedilmiş bakterilerin kullanımı

4. Kanser gen tedavisi için Vibrio cholerae ve Yersinia enterocolitica’nın bakteriyel vektör olarak kullanımı

5. Kemoterapide kansere duyarlı bakterilerin kullanılmaları

6. Bazı mikrobiyal orijinli enzimlerin kanser kemoterapisinde ilaç olarak kullanımı

Tüm bu araştırmalar ve dahası, tıp dünyasının kanayan yarası sayılabilecek kanser tedavisinde oldukça umut verici gelişmeler. Bir gün tetanos, kuduz, çiçek hastalıkları gibi kanserin de yalnızca bir aşı ile tedavi edilebilme ihtimali bile sevindirici. İnşallah bu araştırmacılardan olarak ‘benim de bu çorbada tuzum var’ diyebilme hayali ise benim adıma kesinlikle çok motive edici. Ne diyelim, umarız bir an önce tedavi bulunur ve önümüzdeki maçlara bakarız. Sağlıkla kalın!

Helin Lara ŞENOĞLU

FL 10/B

Kaynakça:

19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


Yazı: Blog2 Post
bottom of page