Hiç ocağın altını söndürüp sönmediğinizden emin olmadığınız anlar oldu mu? Ya da unutmamak için içinizden bir cümleyi tekrar ettiğiniz? Ya da temiz olmadığını düşündüğünüzden elinizi yıkadığınız, işte bu illaki olmuştur.
Peki, bu yaptığınız eylemleri aksatırsanız, sırasını bozarsanız, eksik yaparsanız ya da yapmanız gereken anda yapmanız gereken şekilde yapamazsanız kendinizin veya sevdiklerinizin başına çok kötü bir şey geleceği ve sizin bundan sorumlu olacağınız hissine kapılıp beyninizin gönderdiği ve başta aslında epey masum olan bu emirlere itaat ettiğiniz oldu mu? İlk başlarda gönüllülükle başladığınız fiziksel ya da düşünsel eylem zincirleri artık bir zorunluluk hâlini alıp sizi ele geçirmiştir. Fragmanın sonu, huzurlarınızda: OKB!
OKB ya da tam adıyla obsesif kompulsif bozukluk nörobiyolojik bir bozukluktur. Beynin kimyasında gerçekleşen aksamalardan kaynaklanır ve genetik bir zemini de bulunur. Nörotransmitter anomalileri, reseptör bozuklukları OKB’nin başlıca nörobiyolojik sebeplerindendir. Çocukluk çağı başlangıçlı OKB, çocuk ve ergenlerin %1-4’ünü, toplam nüfusun ise %2-3’ünü etkilemektedir.
Muhtemelen bu bilgiler biraz karmaşık geldi. Dr. Nursu Çakın Memik ve Dr. Özlem Yıldız Gündoğdu’nun birlikte yazdığı “OKB, Artık Yönetim Bende!” adlı kitaptaki benzetmeden yararlanmak isterim:
“OKB’yi beyinde yanlış alarm veren bir yangın detektörüne benzetebiliriz. Olur olmaz yerde alarm sesini duyan kişi, alarmın asılsız olduğunu bilse bile sesten rahatsız olur ve binayı terk eder. Yeniden alarm çaldığında alarmın yine asılsız olduğunu bilir ancak binayı terk etmekten kendini alıkoyamaz. Geçici süre rahatlamanın ardından aynı durumu tekrar tekrar yaşar. Ya gerçekten yangın çıkmışsa?”
OKB deyince bilinmemesi imkânsız olan iki kavram vardır: obsesyon ve kompulsiyon. İlk başlarda telaffuzu epey zor geliyor ama zamanla alışıyorsunuz. :) Obsesyon, takıntı olarak da dilimize çevrilebilir. Takıntı deyince hemen “Ay evet, benim de temizlik takıntım var.”, ”O bana çok takıntılıdır, beni çok sever.”, “Takıntılı takıntılı davranma!”, “Takık mısın?” gibi çevrenizde duyabileceğiniz sık ve hatalı kullanımlar aklınıza gelebilir. Ben bu yüzden obsesyon demeyi tercih ediyorum. Obsesyonların bazı ayırt edici özellikleri vardır. Girici düşünceleri obsesyonlardan bu özelliklerle ayırt edebilirsiniz. Obsesyonlar:
Zorlayıcı karakterdedirler.
İstenmezler.
Direnç içerirler.
Kontrol edilemezler.
Benliğe yabancıdırlar.
Obsesyonlar ‘normal’ ve ‘tiksindirici’ şeklinde iki temel sınıfa ayrılır. Tiksindirici obsesyonlar genel olarak normal obsesyonlardan daha zorlayıcı olabilmektedir. Şiddet obsesyonları, cinsel obsesyonlar, dini obsesyonlar, somatik obsesyonlar, kuşku obsesyonları birkaç örnek olarak verilebilir.
Kompulsiyon ise obsesyonun tamamlayıcısı olarak görülebilir. “Zorlantı” diye de adlandırılabilen bu kavram obsesyonun oluşturduğu sıkıntı hâline karşı zihinsel ya da fiziksel olarak gerçekleştirilen davranış grupları, ritüellerdir. Başlıca kompulsiyonlara obsesyonu tetikleyebilecek etkenlerden kaçınma, düşünce durdurma, kendini ikna etmeye çalışma örnek verilebilir.
OKB’li bireyler ve normal bireyler arasındaki en temel ayrımlardan biri tepki farkıdır. Yapılan araştırmalarda OKB’li bireylerin deneyimlediği obsesif düşünceleri sağlıklı bireyler de deneyimlediği görülmektedir. Fakat OKB’li bireyler felaketleştirme, aşırı sorumluluk yüklenme, düşünce-eylem kaynaşması (füzyonu) gibi gösterdikleri birtakım tepkilerle ayrılır.
OKB, kronik bir hastalık olduğundan tam tedavisi oldukça nadirdir ancak etkisi hatırı sayılır bir biçimde azaltılabilir. OKB’nin tedavisinde seratonin geri alımını engelleyici ilaçlar ve bilişsel davranışçı terapi teknikleri birlikte kullanılır. Ancak salt ilaçlarla iyileşmeyi ummak oldukça yanıltıcı olur. Bu konuda çok sevdiğim bir söz var, kullanmak isterim: İlaçlar sihir yapamaz.
Eğer bir yakınınız OKB’li ise yapmanız gereken şeyler aslında gayet basit görünür: Yargılamamak, dinlemek, destek olmaya çalışmak… Fakat bu yük eninde sonunda size ağır gelebilir, böyle anlarda tepki vermemeye çalışıp uygun dilinizi korumanız çok daha iyi olacaktır.
Lütfen unutmayın, hiç kimse obsesif kompulsif bozukluğa sahip olmayı istemez. Hiç kimse bile isteye aklına obsesif düşünce getirmez. Duyarlılığı dilinizde başlatıp yargılayıcı söylemleri kullanmayarak OKB’li bireylere destek olabilirsiniz. Daha iyi hissedebilirsiniz!
Kaynakça:
1. Takıntılarla Başa Çıkma, Christine Purdon & David A. Clark
2. OKB, Artık Yönetim Bende, Nursu Çakın Memik & Özlem Yıldız Gündoğdu
Kommentare